Batı müziği çoğu zaman neşe, coşku ve ilerleme duygularıyla örülüdür. Beethoven’in 9. Senfonisi’nde olduğu gibi, insanın ortak paydasında birleştiği duygu neşedir, çünkü Batı’da varoluş genellikle umutla, gelişimle ve bu dünyadaki yaşamın değerini kutsamakla ilişkilendirilir. Batı düşüncesi insanı merkeze alır; doğayı anlamak, biçimlendirmek, yaşamı anlamlı kılmak için çaba gösterir. Bu çaba müziğe de yansır. Senfoniler hep bir yere varır, sonuna doğru yükselir, tamamlanma hissi verir. Hayat ilerleyen bir çizgidir; geçmiş geride kalır, gelecek umutla beklenir.
Oysa Doğu müziğinde yaygın olarak hissedilen duygu hüzündür. Bu yalnızca estetik bir tercih değil, çok daha köklü bir varoluş anlayışının dışavurumudur. Doğu felsefesi çoğu zaman hayatı bir illüzyon, bir geçiş, bir yük gibi görür. İnsan dünyaya sıkışmış bir ruhtur ve asıl yeri burası değildir. Kurtuluş, bazen ölümle; bazen dünyevi arzulardan arınmakla mümkündür. Bu yüzden bir cenazede “kurtuldu” denir. Yaşam, Batı’da bir fırsat, Doğu’da çoğu zaman bir sınavdır. Müzik de buna göre şekillenir. Makamlar döngüseldir, bir sona ulaşmaktan çok içe döner, derinleşir, kalbe dokunur. Hüzzamda, Segâh’ta ya da Nihâvend’de hissedilen o ağır hüzün, Doğu insanının iç dünyasındaki sabırla, kabullenişle, bazen de yorgunlukla ilgilidir.
Psikolojik olarak bakıldığında, Batı bireyselliği ve kendilik bilincini ön plana çıkarırken, Doğu daha çok topluluğun, ailenin, soyun içinde çözülmeyi önemser. Batı’da birey olmak bir değerken, Doğu’da kendini aşmak, egoyu bastırmak bir erdemdir. Bu iki yaklaşım, duyguların ifadesini de değiştirir. Batılı birey, duygularını yüksek sesle ve dışa dönük yaşarken; Doğulu birey, duyguyu içselleştirir, susturur ya da sanatla ifade eder. Hüzün bu yüzden Doğu’da daha rafine, daha estetik bir biçimde yüceltilir. Batı neşeyi idealize ederken, Doğu hüznü anlamın kapısı olarak görür.
Bu fark yalnızca müzikte değil, şiirde, mimaride, gündelik hayattaki ritüellerde bile kendini gösterir. Bir Batılı yeni yılı coşkuyla karşılarken, bir Doğulu yılın sonunu tefekkürle anabilir. Batı güneşe yürür, Doğu ay ışığında düşünür. Her iki anlayış da insanın hayatla kurduğu bağın farklı yüzlerini gösterir. Neşeyle yaşamak bir seçimdir; ama hüznü anlamak, belki de daha derin bir bilinç halidir. Bu yüzden Beethoven neşeye övgü düzerken, bir Neyzen Tevfik suskunluğun ortasında acıyı dile getirir. Ve her ikisi de insana, kendi varoluşuna dönüp bakması için bir yol sunar.