VENG- Cizreli genç yönetmen Ali Bagdu, “Dengbêjên Me” belgeseli ile geçmişin köklü değerlerine bağlı kalarak güncel dokunuşlarla sanatsal üretimini sürdürmeye çalışıyor.
Cizreli genç yönetmen Ali Bagdu, “Genellikle görülmemiş, anlaşılmamış, fark edilmemiş, yani ötekileştirilmiş coğrafyalar, insanlar, duygular ve onların hikayelerini toplamayı ve anlatmayı seviyorum” sözleriyle sinemaya bakışını özetliyor.
Ali Bagdu kimdir?
1999 yılında Cizre’de doğdu. Feodal yapının hâlâ etkili olduğu bir bölgede, sınırlı imkânlarla büyüdü. Kamerayla tanışması tamamen kendi çabalarıyla gerçekleşti. İlk olarak klipler ve kısa videolar çekmeye başladı; bu süreç zamanla onu belgesel alanına yönlendirdi.
“Dengbêjên Me” onun ilk uzun soluklu belgeseli oldu. Bu projede kaybolmaya yüz tutmuş seslerin ve unutulan hikâyelerin izini sürdü. Eğer bu çalışma izleyicide karşılık bulursa, bu coğrafyanın başka hikâyelerini de belgelemeye devam etmeyi hedefliyor.
-Belgeselin adı neden “Dengbêjên Me”?
“Bizim Dengbêjlerimiz” anlamına geliyor, Hepimize ait bir kültür çünkü. Ama bir sahiplenme duygusu da var. Yani kişisel olarak da çok içime sinen bir isim oldu.
-Belgeselde yer alan dengbêjler arasında anlatım biçimleri nasıl farklılık gösteriyor?
Bazı dengbêjler daha fazla hikâye anlatmaya, detaylara inmeye odaklanıyor, bazıları ise duygusal ağıtlara ağırlık veriyor. Anlatım biçimleri, kişisel üslup kadar yaşadıkları bölgenin geleneklerinden de etkileniyor.
“Dengbêjlik, bir bütün olarak o coğrafyanın kültürünü taşıyor”
-Belgeselde sadece müzik değil, başka hangi kültürel unsurları gösteriyorsun?
Sadece ses ve müzik değil, aynı zamanda dengbêjlerin kullandığı dil, kıyafetler, mekanlar ve günlük yaşamdan kesitler de yer alıyor. Çünkü dengbêjlik, bir bütün olarak o coğrafyanın kültürünü taşıyor ve biz bunu mümkün olduğunca kapsamlı anlatmaya çalıştık.
Dengbej torunu
-Belgeselin hedef kitlesi kim?
Aslında belli bir kitleye odaklanmadım. Bu kültürü tanımayan biri de izleyip etkilenebilir, bir dengbêjin torunu da izleyip gurur duyabilir. Benim için önemli olan, bu kayıtların bir yerlerde durması.
Sence bu belgeselin en değerli tarafı ne?
En değerli yanı, bugün kimsenin dönüp bakmadığı o insanların seslerinin kayıt altına alınmış olması. Belki şimdi kıymeti bilinmez ama yıllar sonra bir gün, o insanların çocukları, torunları açıp dinlediğinde “bu bizim dedemizmiş” diyecek. Benim için en büyük anlam da bu zaten. O sese sahip çıkan bir kişi bile olsa, geriye bırakılmış en güzel hatıra olur.
Kısıtlı imkanlar
-Çekimler ne kadar sürdü? Beklediğin gibi ilerledi mi?
Aslında birkaç ayda tamamlamayı planlamıştım ama neredeyse bir yıla yayıldı. Hem teknik anlamda kısıtlı imkânlarla çalıştım hem de sahada yaşadığım koşullar kolay değildi.
Sanat yönetmenliğini Çağrı Koç, müzik yönetmenliği ve stüdyo düzenlemelerini ise Ali Eren Yüksel ve Burak Keleş üstlendi. Emeklerine ve desteklerine çok teşekkür ediyorum.